APHRODİSİAS I.

APHRODİSİAS
 
 
Ek müze yapım işi için gittiğimizde, Aphrodisias tarihi alanını görme fırsatı buldum ve burasının Efes’ten daha büyük bir tarihi alan olduğunu düşündüm. Yaptığımız ek bina inşaatı sırasında öğrendiklerimizden burasının M.Ö 3000 yılında kurulduğu ve bir zamanlar Lidya devletinin başkenti olmuş. Burasını kendi başınıza gezmek güzelde hiçbir bilgi olmadan dolaşırsanız öyle etrafa aval, aval bakarsınız, (Benim ilk defa yaptığım gibi) daha sonra orada yapmakta olduğumuz ek bina sayesinde, orada ki kazı görevlilerinden bazıları ile beraber çalıştık (Çünkü yapılan ek bina, eski eserlerin üzerine onlara zarar vermeden yapılacağı için onların kontrolünde yapıldığından)
  

                         
 
                          




                                                              Ek Müze Binası inşaatı.

Bu çalışmalar oradaki arkeologların kontrolü altında, onların istekleri doğrultusunda ve belirtilen zamanda onbeş gün kadar önce bitirip teslim edildi. Onlarda bizim işimiz bittikten hemen sonra sergilenecek eserleri getirip yerleştirme işlemine başladılar.   
 


                                            Ek Müze inşaatı bittikten sonra sergilenecek eserlerin yerleştirilmesi.

Biz de bu sırada yine arkeologların talepleri doğrultusunda kazıda ortaya çıkartılan ve sergilenmeyen eserler için bir depo inşaatını yapmaya başladık, bunu da bitirdikten sonra çevre düzenlemesi yapılıp ek müzenin açılışı yapıldı.
Bu işleri yaparken görevli arkeologlarla birbirimize iyice alıştık ve bu antik kent için bilgiler verdiler ve zaman, zaman onların bilgileri eşliğinde bu eşsiz güzellikte olan tarihi yeri bol, bol gezip bir çok yeri gördüm. Buranın tek eksiği Aydın –Denizli yolundan 35 km. kadar içeride olması ve yeterli yolun olmaması, ayrıca buradaki kazı çalışmalar her ne kadar ilk kazılar 1904 yılında yapılsa da uzun aralıklarla ve zaman, zaman yeterli olmayan kazılar yapılmış, ama 1958 yılında bir tesadüf sonucu burayı görüp resimleyen ve bu resimleri Kenan Erim’le paylaşan Ara Güler sayesinde 1961 yılından itibaren bizzat Prof. Dr. Kenan T. Erim’in başkanlığı altında bilimsel olarak araştırmalara başlayıp bu güne kadar devam etti ve bu sıralarda Koç Vakfı’nın destekleriyle de hızla devam ediyor.
Bu antik kentin üzerine yerleşmiş olan köylüler 1960 yılında bugünkü yerine nakledilmiştir.
Burada bulunan bir çok lahittin üzerindeki kabartmalardan lahit sahibini ne işle uğraştığı bilgileri veriliyormuş.
 

                                         Bu lahit sahibi hayvancılıkla uğraşıyormuş.   

Bu lahit sahibi şarapçılıkla uğraşıyormuş.
Burada ilk kazı çalışmaları bilindiği kadarıyla 1904 yılında yapılmış, daha sonraki yıllarda belli belirsiz ve uzun aralıklarla yapıldığı için adı hemen, hemen hiç duyulmamış fakat 1958 yılında bir rastlantı sonucu Ara GÜLER‘in burayı görmesi ve Amerika’da Princeton Üniversitesinde çalışan Kenan ERİM ile irtibata geçip çektiği fotoğrafları iletmesi sonucu bu Antik kentin kaderi değişmiş ve Kenan ERİM bundan sonraki hayatını buraya adamış ve bütün dünyada tanınmasına neden olmuş. 1990 yılında vefat edince de mezarı, hayatını tanıtılması ve gün yüzüne çıkmasına adadığı bu antik kente gömülmesine karar verilmiş ve bu antik kentin içinde yapılan çalışmaları denetliyor.

Ara GÜLER’in anlatımıyla: 1958 Yılında, Kemer Barajı’nı açılışına için gitmiş, resim çekim işlemi bitince ve akşam olduğunu filmleri yetiştirmesi gerekirmiş, aracın şoförü, kısa yol diye girdiği dağ yolunda yolunu kaybetmesi sonucunda yolda gördükleri bir ışıkla bir köy kahvesine girmişler, köyde elektrik yok, lüks lambasıyla aydınlanıyorlar. Kahvede sütun başlıklarını masa yapmışlar, adamlar Roma eserinin üzerine domino, pişpirik oynuyor. Böyle bir vaziyet, sabah uyandım, etrafı acele, acele gezdim. Neresi burası- Geyre Köyü, dediler, hiç duymamışım. Çocuklar peşime düştü, ‘Gel ağabey burada da taş var, burada da taş var’ diye. Eski Roma’da mıyım, Mısır’da mıyım, bilemiyorum Geyre’nin tarihi sokaklarında makaraları bitene kadar fotoğraf çektiğini belirten Güler, İstanbul’a dönünce fotoğrafları Amerika’da Princeton Üniversitesinde görevli Kenan Erim’e gönderdiğini ve sürecin böyle devam ettiğini anlattı.

Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim

 Kenan Tevfik Erim, (D. 13 Şubat 1929 – Ö. 3 Kasım 1990), ismi Afrodisias (Aydın'ın Karacasu ilçesi Geyre beldesi) kazıları ile özdeşleşmiş Türk arkeologudur. Bir diplomatın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. İsviçre'de başladığı eğitiminden sonra, babasının Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'nde göreve başlaması nedeniyle 1948'den itibaren New York Üniversitesi'nde devam etmiştir. 1953'te bu üniversiteden Klasik Arkeoloji bilim dalında mezun olduktan sonra, Princeton Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora yapmıştır. Princeton'dan bir ekip tarafından Sicilya'da Morgantina sitinde yürütülen kazılarda ünlü arkeolog Profesör Karl Erik Sjoquist'in asistanlığını yapmıştır. Afrodisias ekolü olarak tanımlanan heykeltıraş sanatçıların eserlerine duyduğu ilgi zamanla derinleşmiştir. 1961'de şahsi girişimleri ile bizzat organize ettiği bir keşif ve kazı programı ile Afrodisias'ta çağdaş araştırmaların başlamasını sağlamıştır. Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim New York Üniversitesi'nde Klasik Çağ Profesörlüğü ve Afrodisias kazılarının başkanlığı görevlerini ölümüne dek sürdürmüştür. Gezi, yazı ve konuşmaları ile Afrodisias'ın dünya çapında üne kavuşmasında ve kazılar için özellikle ABD kaynaklı finansman temin edilmesinde de en büyük katkıyı sağlamış kişidir. Yine şahsi çabalarıyla New York, Paris, Londra, İzmir ve İstanbul (Geyre Vakfı) Aphrodisias Sevenler Derneklerini kurdurarak çalışmalara katkı sağlamıştır. Günümüzde de Geyre Vakfı Aphrodisias Müzesine ek bir salon yaptırmış ve Sebasteion restorasyonunu parasal olarak desteklemektedir. Kazılarda ortaya çıkarılan yapılar ve buluntular ve özellikle de heykel sanatı ürünleri, göz kamaştırıcıdır ve artık yetersiz kalmaya başladığı için Geyre Vakfının desteğiyle yenilenecek ve büyütülecek olan Geyre Müzesi'nde ve Aydın Müzesi'nde sergilenmektedir. Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim Aphrodisias'a ilk gelişini şöyle anlatır: "1959 yılının Temmuzunda Nazilli'den yola çıktığımda bu denli önemli bir seyahat olduğunu tahmin bile edemezdim. Karacasu’dan sonra çok kötü toprak bir yolla Geyre'ye ulaşmadan önce Aphrodithe Tapınağının sütunlarını gördüm. Köy tamamen Aphrodisias’ı kaplamıştı. Ancak muhteşemliğini gizleyememişti. Akşam olmadan Jeepim beni tekrar Nazilli’ye ulaştırdı. İlçenin tek otelindeki odamda günlüğüme şunları yazdığımı hatırlıyorum. Hayatımda yeni bir dönem başlıyor." 3 Kasım 1990'da vefat etmiştir. Mezarı Aphrodisias Antik kentinde ölmeden 3 hafta önce restorasyonu bitirilen Anıtsal Tören Kapısı'nın güney tarafındandır. Ömrünün yarısını bu kentin ortaya çıkarılmasına harcayan Kenan Erim bu onuru hak eden bir kişidir. Ve bu Türkiye'de bir ilktir. Aphrodisias Müzesi'nde bir büstü bulunmaktadır. Şimdi O kendi değimiyle "sevgilisinin koynunda" yatmaktadır. Afrodisias kazıları ise Kenan Erim'in heyecanı ve kapasitesi olmadan sürmektedir.

 

 APHRODİSİAS Hakkında bazı bilgiler:
Aphrodisias Nazilli'nin 38 km güneyinde, Karacasu bölgesinin Geyre köyünün yakınlarında Dadaloz vadisinin ortasında badem, nar ve kavak ağaçları arasında yer alıyor.
Aphrodisias çekici mermer yapıları ve şehrin zenginliği kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli oluyor, Aphrodisias adı güzellik, aşk, doğa ve bolluk tanrıçası olan Aprodile'den geliyor ve en ünlü tapınaklardan biriydi.
Burasının ilk ismi  Lelgonopolis olarak biliniyormuş. Daha sonra şehrin ismi Megalopolis'e ve sonra tekrar Assria'nın kralı Ninos'tan sonra Ninoe'ye dönüştürülmüş. Aphrodisias ismi M.Ö. 3000 den sonra Helenistik devirinde kullanılmaya başlanmış, Hıristiyanlığın yayılmaya başlanması ve Hıristiyanlığın derece, derece din olarak adapte edilmesi şehrin statüsünde büyük bir değişikliğe sebep olmuştur. Tapınma Merkezi Aphrodite'in önemi azalmıştır. Aphrodite ve Aphrodisias sonunda bütün yazıtlardan silindi. Çabalar şehrin isminin Stauropolis'e Haçlı Şehrine çevrilmesini sağladı. Fakat halk Caria kullanmayı tercih etti. muhtemelen eski Caria'nın hali Türklerin işgalinde sonra oluşan bozulmuş halidir. Türkler muhtemelen Caria'yı ilk olarak Goyra şeklinde ediyorlardı ki daha sonra g'ye a da e'ye dönüşerek GEYRE adını almış.


TARİHİ Yapılar:
Aphrodithe tapınağı: Aphrodisias kentinin en önemli yapısı kuşkusuz Aphrodithe tapınağı’dır. Tapınağın ilk yapımı Arkaik devirde gerçekleştirilmiştir. Kentin Medler ve Babiller tarafından yıkılışından sonra Ninova'dan gelen Asurlular, bu gözden uzak yöreye Asur'un aşk ve güzellik tanrıçası İştar'ın kültürünü de beraberinden getirdiler. Afrodisias'da yapılan kazılarda ortaya çıkan bir kabartma üzerinde yer alan Asur kralı Ninos ve karısı Semiramis'in betimleri de bu tezi doğrulamaktadır.
  




Tetrapylon: Diğer önemli yapılarından bir ise tapınağın hemen doğusunda ve kuzey-güney caddesi üzerinde yer alan bu anıtsal kapı İ.S. 2. Yüzyıla tarihlenmektedir. Korinth nizamında yapılmış olan bu yapı, Hellence, tetra: dört, pylon: kapı anlamına gelir. Dört tarafındaki dörder sütundan oluştuğu için bu adı almıştır. 
Tam olarak bir işlevinin olduğunu söylemek zordur. Tapınağın giriş binasının aksında değildir. Ancak tapınağa ulaşan merasim alaylarının burada toplanarak tapınağa gittiğini söyleniyor. Tetrapylon'un onarımı şimdiye dek Anadolu'da yapılmış en önemli restorasyondur. Antik devirde kullanılmış olan özgün parçaların %80'i kazılarda bulunarak yerlerine konulmuştur. Yapının onarımında Avusturyalı mimarlar, Türk arkeologlar ve ustaları görev almışlardır. Tetrapylon'un kolonlarının onarımı ve yeniden inşaatı 1990 yılında tamamlandı.
(Agora) İÖ. 1. yüzyılda planlanmış ve yapımına başlanmıştır. Özgün yapının etrafı çepeçevre sütunlarla çevriliydi. Bugün batı ve doğu köşelerindeki İon tarzı başlıklar taşıyan sütunların bazıları ayakta kalmışlardır. Kavak ağaçları ile yan yana ve onlarla yarışırcasına gökyüzüne tırmanan bu sütunlar tiyatronun üzerinden bakıldığında rahatlıkla görülebilir. MÖ. 1 yy.ın sonlarında yapılan bu Pazar yeri aynı zamanda, popüler bir toplantı yeri olarak kullanılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda..

   
Antik Tiyatro: 1960 yıllarının başında tiyatroyu kazmaya karar veren Prof. Dr. Erim için en önemli sorun, tiyatronun üzerinde yer alan Geyre köyünün evleri idi. Tiyatro Önce eski evlerin sakinleri Yeni Geyre köyünde yeni yapılan evlerine taşındılar. 1966 yılında kazıya başlandı. İki bölümlü oturma sıralarının alt bölümü (alt kavea) ve sahne binasının alt katı sağlam olarak ele geçti. Kazılar sonucu tarih öncesi ve tarih sonrası devirlere ait, tiyatronun koruma altına alınmış kısmı ve çok sayıdaki heykel ve kabartmalar kadar, birçok değerli sanat eseri bulunmuştur. Ayrıca sahne binasında birçok heykel bulundu. Kentin güneyinde yer alan 24m yüksekliğindeki höyük, 7. yy dan sonra gözetleme yeri olarak kullanılmıştır. 
Tepenin batı yamacı boyunca kazılan hendeklerde, pitoslar, kerpiç duvarlar, pek çok ev aleti ve idoller ele geçmiştir. Pekmez tepede de yapılan çalışmalarda ele geçen çömlekler ve iki idol buranın geç neolitik, geç kalkolitik ve erken bronz çağlarına tarihlenmektedir. M.Ö. 1. yy.ın 2. yarısında akropolün doğu yamacının oyularak inşa edilmesiyle, şehir tiyatrosu yapılmıştır. Kazı çalışmaları öncesinde, tamamen eski Geyre evleri ile kaplı olan Akropoldeki kazılar, National Geographic Society'nin desteği ile başlatılmıştır. Şimdiki durumuna bakarak, tiyatronun 2. yy.da ve Bizans döneminde birtakım onarımlardan ve değişimlerden geçtiğini söyleyebiliriz.


Fotoğraflar tarafımdan çekilmiştir.
Bilgiler. http://www.aphorodisias.info sitesinden alınmıştır.

Comments

Popular posts from this blog

BALİNA ASKERİ PLAJI KIBRIS

SÜLEYMANPAŞA KÖŞKÜ (KIBRIS-GİRNE)

SAKAR GEÇİTİ – MUĞLA